İçeriğe git

DAÜ Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi’nden 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü Yazısı

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Gülcem Altınoğlu, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla bir yazı kaleme aldı. Dr. Altınoğlu, “Dünya Otizm Farkındalık Günü” başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:

“Otizm spektrum bozukluğu, ya da bilinen adıyla otizm hakkında farkındalık yaratmak, otizmli kişilerin tam potansiyellerini elde etmek için onları desteklemek ve sağlıklı bir sosyal yaşam sürdürmelerine yardımcı olmanın önemini vurgulamak amacıyla 2 Nisan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak ilan edilmiştir. 

Otizmin yaygınlığı 1960’lardan beri artmaktadır. Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi’nin (Centers for Disease Control Prevention) verilerine göre, 2006 yılında her 150 çocuktan birinin otizm tanısı aldığı tahmin edilirken, son bilgiye göre bu tanının her 54 çocuktan birine düştüğü tahmin edilmektedir.

Otizm spektrum bozukluğu içinde kullanılan ‘spektrum’ kelimesi, geniş bir yelpaze üzerine yayılmış farklı semptomları ve bu semptomların derecesini ifade eder. Otizm, yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan, kişinin beyin gelişiminde başkalarını nasıl algıladığını etkileyen ve dolayısıyla iletişim ve sosyal etkileşimde zorluklara neden olan nörogelişimsel bir bozukluktur. Tekrarlayan ve sınırların dışına çıkamayan takıntılı davranış kalıplarını da bünyesinde bulundurur. Otistik kişiler ayrıca standart olmayan öğrenme yolları ve belirli konulardaki ilgi alanları ile de bilinir. Otizmin sebebi halen bilinmemekle birlikte, yapılan araştırmalarda hem genetik, hem de çevresel faktörlerin etkisi olduğu öne sürülmektedir. Otizmin ilk belirtileri arasında, erken bebeklik döneminden itibaren olabilen göz temasından kaçınma, isimlerine yanıt vermeme ya da kayıtsız kalma vardır. Zamanla dilde ve sosyal gelişimde gecikme de eşlik edebilir. Bu noktada; içine kapanık, sessiz, nasılsa konuşur gibi bazı yanlış inanışlar veya toplum tarafından damgalanma, dışlanma kaygıları, otizmli çocukların tanı ve tedavisinde gecikmelere yol açabilmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki otizm, ne kadar erken yaşta teşhis konulur ve uygun bir şekilde yönlendirilirse, tedavisinde o kadar olumlu sonuçlar alınır.

Otizmde unutulmaması gereken başka bir nokta ise, bu hastalığın her çocukta farklı belirtilerle kendini gösterebileceği ve bu yüzden tedavisi ile ilerleyişinin her çocukta aynı şekilde olmayabileceğidir. Şüphelenildiği anda uzman hekimlere başvurulmalıdır. Erken başlanan ve yoğun olarak sürdürülen tedavinin (bebeklik ve erken çocukluk dönemleri – ilk 3 yıl) birçok vakada büyük ve önemli bir fark yarattığı gözlemlenmiştir. Bunun sebebi, bu dönemlerde beyin ve sinir sistemi gelişiminin ve öğrenme yeteneğinin en hızlı noktada olmasıdır. Erken tanı ve dolayısıyla doğru uyaranlarla gerçekleşen erken müdahale, tüm gelişimsel bozukluklar gibi otizm için de en etkili yöntemdir. Otizm, multidisipliner bir ekip çalışması ve süreklilik gerektirir. Otizm belirtileri, bu şekilde müdahele edilmiş otizmli çocukların yaklaşık yüzde 50’sinde kontrol altına alınabilmekte, gelişimlerinde büyük ilerleme kaydedilmekte ve hatta bazılarının ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkları kalmayabilmektedir.

Otizmli kişilerin, ilerleyen yaşamlarında potansiyellerini tam olarak geliştirebilmeleri ve kendilerine yeterli bir yaşam sürdürebilmeleri için ailelerinin desteğine ve toplumun duyarlılığına ihtiyaçları vardır. Çoğu otistik bireyin maruz kaldığı ayrımcı bakış açısının değişmesi ve otizmin ne olduğunun kavranarak bilinçli bir şekilde doğru yaklaşılması, bu kişilere verilecek en güzel hediyedir. Unutmayalım ki; otizm eksiklik değil, farklılıktır. Bu farklılıkları kabullenelim ve onların sevgi dolu enerjilerini hissedelim.”